Yaklaşık bundan 10 sene önce karşılaştırma yapmak için abimin ve kendi ismimi Google’da aratırdım. Çünkü o zaman “googlelamak” diye bir şey yoktu. Fakat şu anda İngilizce’de “google” diye bir fiil, “google it” diye bir kalıp hatta “google smart” diye deyim var. Arama sonuçlarına gelirsek abimin ismi okulu, projeleri ve işi ilgili sayfalarda geçerken benim için sonuç “0” (yazı ile sıfır) 🙂 Elbetteki ismim bir yerlerde geçiyordu ama sonuçlardaki kişi ben değildim.
Dün aklıma geldi ve abimin ve benim ismimi googleladım (!). İlk sayfada abim ile ilgili bağlantı sayısı 6 iken benimle ilgili bağlantı sayısı 9. On yıl sonra abimi geçmiştim 🙂 Bunun iki sebebi var. Birincisi, eskiden nickname kullanırdık. Açtığımız hiçbir hesap kendi adımız ile olmazdı. Benim o dönemde açmış olduğum çoğu hesabımdaki nickname’im bir FRP karakterinin ismiydi. İkincisi ise kesinlikle sosyal medyanın yaygınlığı.
Bugün artık etrafımızdaki herkesin bir Facebook, Twitter, Linkedin vb. hesabı var. Hepsi kendi adımıza açılmış ve birbiri ile bağlantılı bir halde. Çünkü networking çok önemli bir hale geldi. Eskiden de iş hayatında kimi tanıdığınız önemliydi ve hala da öyle fakat gelişen teknoloji ve globalleşen dünya ile sınırlar kalktı. Bu durum iş hayatını derinden etkiledi ve tecrübeliler tecrübesizlere yeni öğütler vermeye başladı. “Öğrenci olabilirsin ama network’ün sayesinde iş hayatı hakkında bilgin olabilir”, “Network’unü geniş tut, lazım olur”, “Aman sitede ne yazdığına dikkat et network’ünden birisi görür, ileride sorun çıkmasın” , “Network ile hobilerini geliştirebilirsin” .
Buraya kadar her şey güzel fakat sorun bundan sonra çıkıyor. Ünlü olsun olmasın herkes bütün sosyal medya hesaplarını birbirine bağlıyor ya da web sitesine entegre ediyor. Hesaplarınızın birinde yaptığınız hareket herkes tarafından görülebiliyor. Foursquare ile yemeğini beğenmediğiniz bir cafe hakkında yorum yapabilirsiniz, bir belediye otobüsünün kazasını fotoğraf ile Twitter’da takipçilerinize duyurabilirsiniz, Facebook’ta bir rock grubunun fan sayfasını beğenebilirsiniz, çocuğunuzun doğum günü partisini Instagram’da paylaşabilirsiniz…. Örnekleri istediğiniz kadar uzatabilir ve kişiselleştirebilirsiniz.
Peki bunları herkesin bilmesine, görmesine gerek var mı? Özel hayatımızı herkesle paylaşmalı mıyız? Kendimize ve dostlarımıza özel bir şey kalmamalı mı? Peki biz hiç mi üzülmeyeceğiz hiç mi küfretmeyeceğiz bu sosyal medyada? Profilimizi gizlersek network’umuz ne kadar zarar görecek? O kadar geniş bir network’ümüz oluştu ki yazacağımız en basit şey bile illa ki birilerini görüşüne ters düşmeyecek mi? Bu soruları da istediğiniz kadar uzatabilir ve kişiselleştirebilirsiniz.
Bu soruların cevapları kişiden kişiye değişmektedir. Aslında cevapta zaten “kişi”de gizlidir. Yani özel hayat ve sosyal medya arasında bir çizgi var. Bu çizginin neresinde durmak istediğine “kişi” kendi karar verecektir. Durduğu yere göre olumlu ve olumsuz sonuçlarla karşılaşacak ve buna göre yerini revize edecektir. Diğer bir seçenek olarak da kişi sosyal medyadan tamamen çekilecektir. Hatta bu hizmeti veren yani sosyal medya ağlarındaki hesaplarınızı silen Suicidemachine gibi siteler bulunmaktadır.
Ne yaparsak yapalım artık dijital ayakizimiz (digital footprint) 10101 dünyasındaki yerini aldı. Bizim yapmamız gereken sadece doğru adımları doğru zamanda atmak.